mavi gezegenin en popüler masaüstü rol yapma oyunu olan Dungeons & Dragons, ak perdede ise bir türlü istenileni elde edememişti. Şimdiye kadar seyrettiğimiz uyarlamalar, beklenen parlamaya oldukca uzaktı.
Zindanlar & Ejderhalar: Hırsızlar Arasındaki Şeref, beklentilerinizi nasıl ayarladığınıza bağlı olarak sizi mutu da edebilir kendisinden nefret de ettirebilir. Umumi cihette baktığımızda ise devamı istikbal hikayelerden ilkiyle karşı karşıyayız ve hedef kitlesi de daha genç bir kitle.
Not: Spoiler yok!
Neverwinter, D&D evreninin New York’udur.
Onlarca değişik kitaba yayılmış hikayeler barındıran bu evren, vatanımızda de Unutulmuş Diyarlar adı altında yayımlanmıştı. Benzer evrende geçen Icewind Dale, Baldur’s Gate, Neverwinter Nights şeklinde yapımlar da bilgisayarlarda oynadığımız yapımlardı.
Zindan & Ejderhalar: Hırsızlar Arasındaki Şeref, bu gezegenimizin New York’u olan Neverwinter’da geçiyor. Nasıl süper kahraman filmlerinde mevzu hep New York’u içerirse, bu evrenin hikayeleri de bir halde Neverwinter’a bağlanır. Bu filmimizde de vaziyet değişik değil. Yeni bir gezegeni tanıtma penceresinden baktığımızda ise iyi bir başlangıç noktası müşaahade ediyoruz.
Filmin en büyük başarısı, kendisini ciddiye almamayı başarması.
Elinizde oldukca büyük para kazandıracak bir marka var ise normal olarak ki onu kullanmak istersiniz. Yapımcıların da yapmış olduğu bu sadece en baştan oldukca isabetli iki karar verdikleri de ortada: Masa başlangıcında dönen geyikleri çağrıştıran bir film yapacaklarına ve bunu, 90’ların B sınıfı filmlerinin estetiği ile yapacaklarına dair kararlılıkları filmi mükemmel hale getiriyor.
Karakterlere saygı duymanın önemi de ortaya çıkıyor.
Yapımın şakalarının çokluğuna ve çeşitli yerlerde göze çarpan boşluklarına karşın, karakterlere gösterilen saygı dikkat çekiyor. Karakterler zaman zaman latife malzemesi olmalarına karşın asla şakanın kendisi haline gelmiyor. Hiçbir karakter perdeye bir tek latife olsun diye çıkarılmıyor. Kaldı ki ne vakit olgun olmaları gerekse, karakterler oldukça erişkin şeklinde düşünüp devinim edebiliyorlar.
İki film bir arada: D&D oyuncusu olanlara bir film, olacaklara bir film.
Filmin en başarıya ulaşmış yanlarından birisi, değişik seyirci gruplarının bu yapımdan benzer anda keyif almasını sağlaması. Film katman katman: averaj bir latife umumi seyirciye hitap etmeyi başarırken, benzer şakaya FRP oyuncuları başka bir açıdan gülüyor. Umumi cihette şakaların dengesi iyi, hikayeyi çok sulandırmıyor sadece filmin, kendisini çok da fazla ciddiye almadığını da gösteriyor.
Doğrusu filmden bir Yüzüklerin Efendisi veya Game of Thrones epikliği beklemezseniz bahtiyar olacağınızı sözcüklerle ifade etmek mümkün. Ha diğer taraftan erişkin ilişkileri mevzusunda pek oldukca yapımdan daha olgun bir eserle karşı karşıya olmamız da tatlı bir ironi yaratıyor mu, yaratıyor. Şekvacı miyiz, asla.
Oyunculuklar da sırıtmıyor, kendilerine inandırmayı başarıyor.
Hollywood’un Chris’lerinden Pine olanı rolüne yakışıyor, tarihin en hikayeden çıksa pek bir şey değişmeyecek başrollerinden birisi olsa da son derece keyifli bir konunun merkezinde yer almayı başarıyor. Michelle Rodriguez ise gerçek bir baltalı ilah (ilahe?) olarak iyi bir performans sergiliyor. Bridgerton’daki abi olarak bildiğimiz Regé-Jean Page de filmimizde kendisini görmeye alıştığımızdan değişik bir performansla karşımıza çıkıyor.
Bir de yapımda ergonomik efektler de CGI kadar sık kullanılmış ve açıkçası başarıya ulaşmış da olmuş. Ergonomik efektler daima için gereğinden fazla gerçekçi görüntüler ortaya çıkarmayabilir sadece oldukca gereğinden fazla gerçekçilik sıkıntınız yoksa gördüğünüz görüntüler oldukça kafi. bundan farklı olarak hangi karakterlerin oyuncakları yapılacağını da bir aşamada görmüş olmamızı sağlıyor.