Her önüne gelen tarafınca büyük ilgi ile beklenen dizi ile alakalı ilk izlenimler genel olarak pozitif. Netflix’te ve birden çok dijital gösterim platformunda fantastik ve bilim-kurgu türüne yakın Türk yapımları evvelinden de gösterildi, sadece Sıcak Baş dizi sektöründeki ilk distopya projemiz. Şu demek oluyor ki beklenti büyük. Daha daha evvelki örneklerin pek de başarı göstermiş olmadığını bilmekteyiz.
Hatta bir çok kez en fazlaca eleştiren ve dalga geçen tekrar hepimiz oluyoruz. Şu sebeple önümüzde bu alanda yapılmış referans gösterebileceğimiz pek çok örneğimizin olmadığı bilim-kurgu, fantastik türleri bizim için devamlı riskli yapımlar oldu. Sıcak Baş için denenmemişi deneyerek bizim yaptığımız işlere yeni bir nefes getirilmiş demek mümkün. Siz de isterseniz dizinin incelemesine geçelim.
Sıcak Baş dizisini ve daha fazlasını Netflix platformunda seyredebilirsiniz.
mavi gezegene bir virüs yayılır ve vakalar gelişim gösterir.
Çoğumuz senelerdir bu biçim apokaliptik yapımları izliyoruz hatta nihayet iki senedir bu kadar ileri boyutlu olmasa da bu şekilde bir pandemi terimini deneyim ederek öğrendik demek mümkün. Duyduğunuzda ve izlerken sanki pandemi sürecinden etkilenilerek ortaya bu şekilde bir iş çıkmış şeklinde dursa da aslen diziyle benzer isimden uyarlanan kitap, 2016 senesinde yayımlandı. Dizi ise 3 sene sonunda ortaya çıkarılmış bir yapım. Şu demek oluyor ki hastalık döneminden etkilenilmiş demek kabil değil.
Kelimelerin enerjisini hafife alıyoruz.
Dizide kontakt yöntemiyle yayılıp dünyaca bir salgına dönüşen ARDS şu demek oluyor ki “abuklamak” hastalığı kelam konusu. Bir halde abuklamaya maruz kalan insanoğlu bir süre sonrasında “abuklamaya” şu demek oluyor ki enfekte olmaya başlıyorlar. Aniden birbirinden anlam ifade etmeyen cümleler kurarak durmadan konuşuyorlar. Her önüne gelen bundan korunmak için de kulaklıklar takarak hayatına devam ediyor. Dizimiz, bu hastalık salgına dönüştükten 8 sene sonrasını konu alıyor.
Sıcak Baş aslen karakterimizle bağlantılı bir ifade.
Başrolümüz Murat Siyavuş adlı bir dilbilimci ve kendisi bütün bu abuklamalara karşın hastalığa yakalanmıyor. Sadece karakterimizin kafa bölgesinde “bünyeden müstesna yüksek ateş” diye belirttikleri bir tesir ortaya çıkıyor. Elbet başrolümüz durumuna bir umar ortaya çıkarmak istiyor ve hikayeyi anlatmaya başlıyor. Sıcak Baş adı de bu yüzden anlamlı bir seçim olmuş.
Karakterimizin kendi içsel diyalogları, zihninin içindeki karmaşayı görsel anlamda iyi yansıtmışlar.
Görsel efektlerden yana yüzümüz daha daha evvelki yapımlarda gülmediği için birazcık daha gelişme bulunduğunu vurgulamak isterim. Hatta karanlık bir atmosferdeki ziya ve renklerin kullanımı, fazlaca iyi düşünülmüş. Her şeyden önce mevzusuna baktığımızda alışılmışın haricinde bir salgın ortamı yaratıldığı ve bu biçim bir ortama yabancı olduğumuz için dizinin atmosferine süratli bir halde değil de aşama aşama adapte oluyoruz.
Buna ilave olarak İstanbul’u öyleki bir halde müşaahade ediyoruz ki dizinin gerçekliğini sorgulatmayan dekor ve mekanlardaki emeği fazlaca net görebiliyoruz.
Dizideki karakterler ve oluşumlar ilk bakışta bu biçim bir yapımın bel kemiği sayılan unsurlardan.
Dizide, baskıcı ve kaostan beslenen otoriter bir kuruluş olarak SMK (Salgınla Savaşım Kurumu); bu durumdan bezmiş ve kötülüğe boyun eğmek istemeyen, çoğunluğu toplumdaki gençlerden meydana gelen asi birliği Artı 1 adlı iki anne oluşum çıkıyor karşımıza. Bu iki karşıt kutup, bana 1960’larda yaşanmış olan dönem vakalarını hatırlattı.
SMK’dan bahsetmişken Fi dizisini izleyenler hatırlayacaktır, başrolümüzü canlandıran Osman Sonant’ın Fi dizisindeki karakterinin adı Sadık Murat Kolhan’dı. İki dizinin de yönetmenliğini Mert Baykal yapmıştı. Elbet bu kasıtlı bir teferruat mı yalnızca hoş bir rastlantı mü bilemiyoruz.
Öykü, mekan, dekorlar ve satır arasındaki detaylar fazlaca güzel; lakin dizinin dünyası birazcık sınırı olan kalmış.
Bütün dünyaya yayılan bir salgın lakin biz bir tek İstanbul’u hemen hemen her açıdan müşaahade ediyoruz. Bir tek başka bir ilimizde yaşanmış olan vakalar etrafından yer yer öykü anlatılıyor. Bu konudaki eksiklik ise aslen benzer şeyi yeniden yeniden her karakterden duyduğumuzda bir süre sonrasında “e tamam bundan böyle geçin bunu, başka bir informasyon verin, başka noldu peki?” demek istiyorsunuz bir seyirci olarak. Harap olmuş bir İstanbul eşliğinde hala benzer kalan şeylerin bulunduğunu da müşaahade ediyoruz.
Örnek olarak kontakt yöntemiyle yayılan bir hastalık varken bile iki üç konuşmacıyla münakaşa programı yapılabileceğini müşaahade ediyoruz. Her önüne gelen kulaklık takıyor ve kulaklığı çıkardıklarında da tıpkı pandemi döneminde maskeyi koluna takanlar şeklinde, kulaklıkları çeşitli karakterlerin kolunda müşaahade ediyoruz. Hemen hemen bir çok mekanda değişik materyallerle ses yalıtımı yapıldığını müşaahade ediyoruz. İnsanlar bununla yaşamaya alışmış durumdalar. Bir süre sonrasında siz de bu gerçekliğe ve hikayenin anlatısına odaklanıyorsunuz.
Oyunculuklara diyecek bir şeyimiz yok sadece senaryo birazcık daha iyi işlenebilirdi.
Abuklayanların kurmuş oldukları cümleler en alaka çekici teferruatlardan birisi. Hatta hakikaten de dikkatli dinleyince İkinci Yeni şiirlerinden hallice olan bu cümlelerin amacına hizmet etmiş olduğu görülüyor. Enfekte oluş yerine “abuklamak” ifadesi kullanılıyor. Abuklayanların kurmuş oldukları cümleleri duyduğumuzda gerçekliği sorguluyoruz ikimiz de.
Heyecanla görmeyi beklediğimiz adların olduğu bu dizide düzgüsel karakterlerimize iki anlamlı tümce, kayda kıymet bir diyalog yazılabilirdi aslen. Kitap uyarlaması olduğundan dolayı hikayeyi bozmamak adına pek dokunulmamış. tekrar de ince bir dokunuşla vakaları daha iyi anlayabileceğimiz birkaç tümce olabilirdi.
Evvelinden denenmemişi tecrübe etmek normal olarak Türk yapımları için fazladan tehlike taşıyor.
Altından kalkabildiler mi, acep düş kırıklığına uğrar mıyız diye düşünüyor olabilirsiniz. Bu tarz şeyleri bir seyirci olarak ben de düşündüm. Sadece şunu fazlaca net bir halde söyleyebilirim, her ne ölçüde riskli bir iş olsa da Sıcak Baş, bizim sektördeki yapımlarımız arasındaki en değişik ve sıradışı işlerden birisi diyebilirim.
İLGİLİ HABER
ülkemiz’nin İlk Distopik Dizisi Sıcak Baş’nın Resmi Fragmanı Gösterildi: İstanbul’da ‘Delilik Salgını’ Başlarsa Ne Olur?
Hepimizin aşk, konak, töre, namus, katliam, intikam, çarpık insan ilişkileri derken, hanıma şiddete dikkat çekmek adı altında bunu açıkca yayınlayanların gezegeni kurtarıyor edasıyla övündüğü bir düzende böylesine yenilikçi bir şeyi denemeleri bile alkışı hak ediyor.
Her insanın bir ümit var mı diye düşündüğü karanlık bir atmosferde metaforlar eşliğinde ümit verici bir yapım ve güzel bir öykü izliyoruz.